Sessiz Çığlık: Gazze’de İnsanlık Dramı
Gazze… Adı anıldığında yürek burkan, vicdanı olan herkesi derin bir mahcubiyete sürükleyen o küçük toprak parçası. Yıllardır abluka altında, bombaların gölgesinde, dünyanın gözleri önünde bir halk yok oluşun eşiğinde yaşıyor. Açlık, susuzluk, ölüm korkusu ve çaresizlik, Gazze’de her günün sıradan parçası olmuş durumda. Ancak belki de en acı olanı, bu yaşanan insanlık dramının dünya tarafından neredeyse kanıksanmış olması.

Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlar, kâğıt üzerinde insan haklarının yılmaz savunucuları gibi görünseler de, Gazze söz konusu olduğunda sessiz bir seyirciye dönüşüyorlar. Yayınlanan raporlar, yapılan açıklamalar, kınamalar… Hepsi, akan kanı durdurmaya, yıkılan evleri yeniden kurmaya, yetim kalan çocukların gözyaşlarını silmeye yetmiyor. Büyük lafların, diplomatik yazışmaların ardında, Gazze halkı her gün bir parça daha yok oluyor.
Sözde İslam dünyası ise daha da büyük bir utanç içinde. Aynı kitaba inanan, aynı kıbleye yönelen, aynı duayı eden devletler, çıkar hesaplarına gömülmüş durumda. Petrol anlaşmaları, siyasi ittifaklar, ticari menfaatler uğruna kardeşlerini yalnız bırakıyorlar. Gazze’nin çocukları taş atarken hayatını kaybederken, onlar lüks sofralarda diplomasi tiyatrosu sergiliyorlar. Birkaç göstermelik yardım gemisi, birkaç duygusal açıklama; o kadar. Oysa Gazze’nin ihtiyacı olan şey samimi bir sahiplenme, gerçek bir dayanışmadır.
Bugün Gazze’de atılan her bomba, yalnızca binaları değil, insanlık onurunu da yerle bir ediyor. Her susturulan çığlık, aslında bizim sessizliğimize atılan bir tokat. İnsanlık, adaleti sağlamakta başarısız oldukça, Gazze sadece coğrafi bir acı olmaktan çıkıyor; tüm insanlığın utanç hanesine kazınan kara bir leke haline geliyor.
Ve bizler, olan biteni izlemekle yetinirsek, bir gün bizim de başımızı koyacak bir vicdanımız kalmayacak.