İletişim: 552 236 8146 -Araştırmacı Yazar

Aynı düşüncede olma dayatması: Farklılıkla Barışmak

Psikoloji/Sosyoloji/İlişkiler

Toplum olarak hepimiz, “farklı fikirlere saygı duymalıyız” cümlesini ezberlemiş gibiyiz. Ne zaman bu konu açılsa, neredeyse herkes aynı refleksle “elbette, herkesin fikrine saygı duymak gerek” der. Ama bu cümle genelde orada kalır. Ne içselleştirilir ne de hayata geçirilir. Çünkü bir başkasının bizden farklı düşündüğünü duymaya bile tahammül edemiyoruz çoğu zaman. O kişi hemen ya “yanlış biliyor”, ya da “anlamıyor”, bazen de “kötü niyetli” oluyor bizim gözümüzde. Oysa belki de sadece bizden farklı bakıyor dünyaya. Hepsi bu.

Bir düşünün… Kaç tartışmanın, kaç kırgınlığın, kaç kopuşun temelinde bu yatıyor: Karşımızdaki insanın bizim gibi düşünmesini istiyoruz. Beklentimiz bu. Aynı fikirde olursa, aynı değerlere inanırsa, aynı kelimeleri kullanırsa içimiz rahatlıyor. Aksi durumda ise hemen gardımızı alıyoruz. Sanki farklı düşünceler bizim varlığımıza bir tehditmiş gibi algılanıyor.

Oysa tam tersi… Farklı düşünmek zenginliktir. Başka bakış açıları, başka pencereler demektir. Yeni şeyler öğrenmenin, gelişmenin ve olgunlaşmanın kapısıdır. Herkesin aynı düşündüğü bir toplumda ilerlemeden, gelişmeden söz edilebilir mi? Eğer herkes aynı renge boyansaydı, gökyüzü bu kadar güzel olabilir miydi?

Farklı düşünmek doğaldır. Çünkü farklı hayatlar yaşıyoruz, farklı ailelerde büyüdük, farklı kitaplar okuduk, farklı acılar yaşadık. Bu kadar farklı geçmişler varken, aynı şekilde düşünmemizi beklemek gerçek dışı değil midir?

Farklı fikre sahip olmak kimseyi değersiz yapmaz. Fikirler, düşünceler kişiliğin değil, deneyimlerin birer sonucudur. Karşımızdaki insanı değiştiremeyiz, ama ona olan yaklaşımımızı değiştirebiliriz. Saygı da tam olarak burada başlar. Onun bizim gibi düşünmesini beklemeden de ona saygı gösterebiliriz. Hatta göstermeliyiz.

Ne yazık ki bizde saygı, çoğu zaman karşılıklı onayla karıştırılıyor. Aynı fikirdeysek saygı gösteriyoruz; değilsek hemen etiketliyoruz: “Cahil”, “yanlış yolda”, “anlayışsız”… Oysa saygı, tam da bu noktada başlar. Bir başkasının bizim gibi düşünmediğini bildiğimiz halde ona hakaret etmemek, ses yükseltmemek, karalamamak, dışlamamak… İşte gerçek saygı budur.

Saygı göstermek, fikirlerden vazgeçmek değildir. Sessiz kalmak da değildir. Tam tersine, kendi fikrini ifade ederken başkasınınkine de alan tanımaktır. İkna etmeye çalışmak değil, anlamaya çalışmaktır. Dinlemektir. Gerçek anlamda dinlemek…

Belki de şunu kabullenmekle başlamalıyız: Herkes bizim gibi düşünmek zorunda değil. Hayat da, toplum da böyle bir düzene göre kurulmamış zaten. Bu çeşitliliği tehdit değil, bir fırsat olarak görmeliyiz. Belki o zaman daha az kavga ederiz, daha az kırılırız, daha çok anlaşırız.

Sonuç olarak, farklı fikirlere saygı duymak bir lüks değil, bir zorunluluktur. Gerçek bir toplum olmanın, birlikte yaşamanın, barış içinde var olmanın ön koşuludur. Bu düşünceyi sadece söylemde değil, eylemde de benimseyebildiğimiz gün; daha huzurlu, daha anlayışlı, daha güçlü bir toplum olacağız.


error: İçerik korunmaktadır !!